Hasır Sepet

Cuma, Eylül 30, 2005

BU BİR DURUM BELİRTKESİDİR!




Size bu güzel gülümsemeyi sunmak istedim, içiniz açılsın, yüzünüze renk gelsin diye. :)
Başlığıma da burun kıvırtmayın rica ederim, "belirtke tablosu" diye birşey var bizde, konuların ve kazandıracağı davranışların açıklandığı, hiç kimsenin bir kere bile okumadığı bir tablodur.
Okul açıldı, bizim işler de hızlandı, çok vakit ayıramıyorum siteye, biraz da atalet var üzerimde, var olan vaktimi burası için kullanmak istemiyorum. Kendime süper kitaplar aldım, onları okuyorum mırıl mırıl, pirelerimle ilgili listeler, oturma planları filan hazırlıyorum, bir de deli deli projelerim var onlarla uğraşıyorum. Okulla ilgili tek duam beni bu sene Performans Değerlendirme ekibine yeniden çağırmamaları. Böyle fuzuli, böyle sinir hastası edici bir iş icat edilmemiştir. Sonunda hiç birşey çıkmayacak aptal uygulamalar için beni milletle kavga ettiriyorlar. Sakat raporu alıp gitmemek istiyorum, kimsenin uyduruktan performansını ölçmek istemiyorum Allahım, nolur nolur!
Sınıflarım süper, dobalak suratlı minikler. Büyük sınıflar da şansıma en sevdiklerim çıktı, kavgasız gürültüsüz ders işliyorum. Bu Matematik önyargısından da bıktım artık, daha ağzımı açmadan "Ama hocam, matematik çok zor, yapamıyoruz ki" diyorlar. Yahu bir fırsat verin anlatayım, anlamıyorsanız bin kere anlatayım, ama yok, yok işte. Adam koymuş kafaya, kararlı, anlamayacak!
Kendi rehber öğretmeni olduğum 9-F sınıfında bir çocukcağız var, melek gibi suratlı, kısa boylu, kravatıyla kendini boğazlamaya çalışacak kadar grand tuvalet, çalışkan bir çocuk. Gelip geçerken habire başını okşayasım geliyor, ona soruyorum sık sık, şiveli çok tatlı bir konuşması var, onu duyayım diye. Aynı sınıfta bir de yaratık var, ilk günden problem yaratmaya başladı. Napacaksın işte, apır küpür idare edeceğiz sene sonuna kadar.
Çocukları hiç mi hiç sevmeyen biri olarak, mesleğimi ve çocuklarımı böyle sevmem kendime bile tuhaf geliyor. Aslında düşünüyorum da, sanırım benim problemim küçük çocuklarla, onları sevmiyorum, böyle hazır büyümüşleriyle güzel güzel geçiniyoruz çünkü. Keşke ben de 15 yaşında bir çocuk doğurabilsem :)
Projelerim sürpriz! (Sanki soran var da :) ) Felaket gaza gelmiş durumdayım, Allah sonunu hayreder inşallah.
Bu arada Mine'nin kurabiyelerini gördünüz mü bilmem, hatun gene şaheser yaratmış. Bu kızın ince zevkini çok beğeniyorum.
İşte böyle, bu akşam misafirlerim var, onlar için Mantarlı Tart ve Domino Kek yaptım. Fotoğraflarını çekeyim, önümüzdeki günlerde siteye koyacağım.
Yeniden görüşmek üzere!

Cumartesi, Eylül 24, 2005

NOHUT SALATASI



Bu salatayı yapalı epey zaman oldu, eklemeye anca sıra geldi. Nohut seviyorsanız hem çok lezzetli hem de basit bir tarif.
Ben yeşil soğanları yıkayıp doğradıktan sonra donduruyorum, dondurma kutularının içinde. Başka türlü pörsümeden asla bir demet yenip bitmiyor. Bu salata için de o donmuş soğanlardan kullandım.
Değişik bir salata alternatifi denemek isterseniz buyrun!

NOHUT SALATASI

Malzemeler:

1 su bardağı haşlanmış nohut
1 su bardağı közlenip dilimlenmiş kırmızı biber
Maydanoz
1 küçük kuru soğan (Halka şeklinde doğranmış)
Zeytinyağı
Limon suyu
Tuz

Yapılış:

1. Tüm malzemeleri karıştırın.
2. Limon suyu, zeytinyağı ve tuzu bir kasede çırpıp, salatanın üzerine dökün.

Çarşamba, Eylül 21, 2005

BAS BAS PARALARI!



Evliliğimiz evrimini tamamlama yolunda hızla ilerliyor, medeniyet yaptık. Bikaç gün önce tekerlek, ateş filan gibi şeyleri icat etmiştik. Şimdi kendi paramızı da bastık. Daha da ne tutar bizi bilemiyorum! :)

Not1: Paranın üzerinde benim resmim yok, sanırım bir cumhuriyet diye kendimi kandırıyorum, bu bir diktatörlük.
Not2: Uğurcum, bu medeniyetin kuruluş tarihini bir gün farkla ıskalamış, ne desem bilemedim.

Pazartesi, Eylül 19, 2005

PATLICAN SARMA



Ünlü yemek listemin bir diğer tarifi de buydu. Biz çok beğenerek yedik, zaten patlıcan işin içine girer de güzel olmaz mı? Şekli de tamamdır, kasıntı misafirlere havalı havalı sunulabilir bence. :)
Zor gibi gözüküyor ama değil, son derece kısa vakit alıyor yapması, yağ miktarının sınırlı oluşu da bir diğer güzellik.
Yalnız tavuk göğüsleri enlemesine iki sefer böldürerek incelttirin, yetmedi bir de dövdürseniz bile olur, Benimkiler inceltilmiş olduğu halde kalın gibiydi, sararken biraz zorlandım, aklınızda bulunsun.
Buyrun deneyin, yorumlarınızı beklerim. :)

PATLICAN SARMA

Malzemeler:

2 patlıcan
1 tavuk göğüs
2 domates
1 kaşık salça
Zeytinyağı
Kekik, tuz, karabiber

Yapılış:

1. Patlıcanları alacalı soyup, boylamasına dilimler halinde kesin. Tuzlu suda 15 dakika kadar bekletin. Sonra yıkayıp kurulayın.
2. Tavuk göğüsleri enlemesine iki kere bölerek inceltin. Bu incelttiğiniz parçaları biraz döverek A4 ten hallice bir şekle sokun. :) Boylamasına da patlıcanların kalınlığına eşit olacak biçimde tekrar kesin.
3. Bir patlıcan dilimin üzerine bir tavuk dilimi serin. Üzerine kekik serpip sıkı bir rulo yapın ve üç beş kürdanla sıkıca tutturun. Tüm dilimleri bu şekilde sarın.
4. Bir tencereye azıcık zeytinyağı koyun, ruloları da tencereye alın ve kızartın.
5. Aynı tencereye rendelenmiş iki domatesi ve salçayı ekleyin. Ruloların yarısına kadar su koyun. Tuz ve karabiberini de ekledikten sonra suyun hacmi yarıya inene kadar pişirin.

Perşembe, Eylül 15, 2005

DAMACANALIK



Az önce Burcu'nun blogunu gezerken bu damacanalığı gördüm. 2 sene önce ben de buna benzer bir şey yapmıştım. Ama Burcu'nunki daha güzel olmuş, itiraf etmek lazım :)
Sonbahar ilerledikçe ışık miktarı azalıyor, bu yüzden fotoğrafı çekilecek objeleri böyle koltuk tepelerine çıkarmak zorunda kalabiliyorsunuz, kusuruna bakmayın. Yemek resimlerimdeki sarılığı da farketmişsinizdir, iki halojen lamba alıp bu sorunu da çözmek istiyorum artık, o abajur ışığında çekilen sarı fotoğrafları ben de beğenmiyorum çünkü.
Yapmak isteyenler için küçük bir bilgi, ben bu objede peçete dekupajı yapmıştım. Ama peçete dekupajında kağıt çok çok ince olduğundan öncelikle zemini düz beyaza boyamak lazım.
Kolay gelsin!

Salı, Eylül 13, 2005

TAVUK-MISIR-MANTAR



Bir salata daha. Tavuk salatalarını genel olarak seviyorum zaten, bir de böyle bin çeşit malzeme doldurunca bence daha da güzel oluyor. Buna benzer bir salata tarifi daha yazmıştım, Tavuklu Karışık Salata. Temelde yapılışlar aynı, sadece malzemeyle bir parça oynuyorsunuz.
Miktarlarını yazmıyorum, neyi ne kadar severseniz o kadar doldurun diye.

TAVUK-MISIR-MANTAR

Malzemeler:

1 haşlanmış didilmiş tavuk göğsü
Közlenmiş dilimlenmiş kırmızı biber
Mısır
Yeşil Soğan
Mantar
Dilimlenmiş yeşil zeytin
Zeytinyağı
Tuz
Limon

Yapılış:

1. Mantarları yıkayıp dörde böldükten sonra, yağsız tavada sularını salıp çekene kadar pişirin.
2. Tüm malzemeleri karıştırın.
3. Sos için, zeytinyağı, limon ve tuzu bir kasede çırpıp, salatanızın üzerine dökün.
4. Mümkünse bir saat kadar dolapta bekletin ki, birbirlerine iyice karışsınlar ve sosu tamamen çeksinler.

Afiyet olsun!

Cuma, Eylül 09, 2005

KAKAOLU PUDİNGLİ TOPKEK



Geçen yaptığım ve çok hoşuma giden Muzlu Kekten sonra, pudingi keke karıştırma işi hoşuma gitti. Yeni bir muffin kalıbı almıştım geçen hafta, bir şey denemek için yanıp tutuşurken, böyle bir şey kıvırtmak aklıma geldi. "Olur mu ki?" dedim, denedim, oldu. Hatta normal kakaolu kekten daha da güzel oldu. Süper pratiklğini zaten söylemiyorum.
Sıcakken daha güzel yalnız, ben öylesini beğendim. Varsa dondurma yanında, gnım gnımmm!... :)
Bu ölçüyle çıkan miktar 6 tane minik topkek.

KAKAOLU PUDİNGLİ TOPKEK

Malzemeler:

60 gr. erimiş soğumuş margarin
1 adet yumurta
1 yemek kaşığı toz şeker
1/2 çay bardağı yoğurt
1/2 paket kakaolu puding (toz halde)
Aldığı kadar un
1/2 çay kaşığı karbonat

Fırın 180 derece

Yapılış:

1. Hepsini karıştırıp, yağlanıp unlanmış kalıpta ve önceden ısıtılmış fırında pişirin.
2. Yiyin onları, acımayın :)

Perşembe, Eylül 08, 2005

MANTAR KULESİ



Bu tarif Lezzet dergisinin Aralık 2003 sayısından. Ümit Yüksel isimli şef bu tarifiyle 1997 yılında Malta'da düzenlenen uluslararası yarışmada klasman birinciliği kazanmış.
Aslen sadece sebzeli mantar sote bence, ama sunumdaki şıklık çok hoş. Biraz daha yaratıcı fikirler, sıradan bir yemeği bile başarılı bir hale getirebiliyor.
Ben üşengeçlikten sosunu yapmadım, siz üşenmeyin yapın ki tam olsun.
Orjinal tarifte üç çeşit mantar kullanılıyordu, kayın, kestane ve kültür mantarı, bulamayınca benimki mecburen tek çeşit mantarlı oldu.
Buyrun, bu da tarifi;

MANTAR KULESİ

Malzemeler:

1 diş sarımsak
1/2 kuru soğan
1 yeşil dolmalık biber
1 orta boy domates
200 gr mantar
1 yufka
1/2 kaşık tereyağı
1 yumurta sarısı
Tuz, beyaz biber

Sos:

1/2 kaşık tereyağı
1 domates
1 tatlı kaşığı domates salçası
1/2 kuru soğan
1 diş sarımsak
1 çay bardağı su
Tuz, Beyaz biber

Yapılış:

1. Tüm malzemelerinizi yıkayıp kabuklarını soyun ve minik küpler halinde doğrayın. Tereyağını eritip, soğan ver sarımsağı soteleyin. İçine biberi ekleyerek 5 dakika daha soteleyin. Mantarları ekleyip suyunu salıp çekene kadar pişirin. Domates, tuz be beyaz biberi de ekleyip 5 dakika daha pişirin, ılınması için bir kenara bırakın.
2. Sos için, yine tüm malzemeleri minik minik soyup doğrayın. Soğan ve sarmısağı tereyağında sote edin. Salça ve domatesi ekleyip 5 dakika pişirin. Su, tuz ve beyaz biber ekleyip, sos hafifçe koyulaşana kadar pişrin. Blender veya süzgeçten geçirin.
3. Yufkayı tezgaha yayın, üzerine çıpılmış yumurtayı sürüp, ikiye katlayın. Bir bardak ile yuvarlaklar kesip fırında kızarana kadar pişirin. Bu işlem çok kısa sürüyor, dikkat edin yanmasınlar.
4. Bir sıra mantar bir sıra yufka ile kulenizi oluşturun. Sosu da etrafında gezdirip servis edebilrsiniz.

Çarşamba, Eylül 07, 2005

BEN BİR KÜÇÜK CEZVEYİM EMİNÖNÜ'NÜ GEZEYİM

Şimdiii, bir gezinin ardından anılarımı anlatacağım. Bu cümleyi duyunca zannedersiniz ki Fizan'a filan gittim, insan yiyen adamlar gördüm, zorlu tırmanışlarda bulundum, değil Eminönü’ne gittim :) Aslında yollarda bu saydıklarımı görmemiş de sayılmam, sürücüler birbirlerini yemek ister gibiydiler, otobüse binerken zorlu birkaç basamak tırmanışında bulundum, ayrıca belirtirim ki Eminönü’ne gitmek demek 1,5 saatlik yol demek, “gittim” fiilini çekmeye benzemiyor.
Ben öyle araştırmacı, cesur ve çantasını koluna takıp sağı solu keşfeden tiplerden değilim, ilk Eminönü’ne gidişim için baya bir cesaret toplamam gerekmişti. İki hafta psikolojik çalışma yaptım. :) Artık bu kadar sinik bir vaziyette gitmesem bile, herhangi bir ani durumda hızlı koşabilmek için spor ayakkabı, kaçarken hareketlerimi kısıtlamasın diye bol bir pantolon, birini öldürmek zorunda kalırsam sonradan tanınmamak için kara bir güneş gözlüğü, gözümü kapatmasın da art niyetli birini hemen sezebileyim diye tepede yumruk yapılmış saçlar, en çaprazından, en kalın saplı ve hem fermuarlı hem çıtçıtlı bir çanta, benim kalabalık bir yere yalnız giderken tercih ettiğim arazi üniformam. Oralarda bir dükkanlara, bir etrafına bakarak hin hin gezen bir tip görürseniz bilin ki bu benim. Abartıyor muyum güvenlik olayını? Kesinlikle evet! Ve bu çaba ne için?? Ayakkabı kutusu almak için!
Ayakkabılarımı, kendileri beyaz, kapakları pembe çiçekli, üstlerinde birer etiket, etiketlerinde de hangi ayakkabının bulunduğu yazan kutularda saklamak benim için son zamanlarda dayanılmaz bir arzu. Halihazırda varolan kutuları kaplama projesini hayata geçirmeye çalıştım, ikinci kutuda canıma yetti. Bu da bizi yine Eminönü gezisi noktasına geri götürür.
20 günlük bir yemek listesi hazırladım, her Allahın günü markete gitmek, “bugün ne yapacağım” azabına son vermek için. Markete tek bir yolculuk yaptım, her şeyi aldım, baharatlar kaldı. Bizim aktara da sormak istemedim, kutularıma da bakayım diye.
Gezinin ilk durağı Mısır Çarşısı idi, hedefler de Hint biberi, Beyaz biber, Safran, Muskat ve bilumum tatlılar. Hint biberini bilen yok, herkese sordum, sonra internette araştırdım ki, bu Arnavut biberi imiş, şu çoookkk acı, çookk kırmızı biberlerden. Neyse bulamadığım iyi olmuş, Uğur yemezdi zaten. Bu biber Hint Biberli Ispanak Kavurması tarifinde kullanılacaktı, geçmiş ola. Beyaz biber Mantar Kulesi’nde kullanılacaktı, ama 20’lik mönümün ilk yemeği olduğundan, zaten yapmıştım, gerek kalmadı, buna da geçmiş ola. Safranı da, “ola ki bir gün lazım olur” fikriyle aldım, muskat 8. Eylül’ün yemeği Havuçlu Sufle için lazımdı, yani yarına. Gezinin baharat kısmının manasızlığı bilmem satır aralarında gözünüze çarptı mı? Ama bilgilerini vermeyecek miyim?! Elbette ki vereceğim, Buyurun aşağıda. Safranın kilosu 40 YTL, beyaz biberin kilosu 10 YTL, muskatın tanesi 50 kuruş.

SAFRAN



Dünyanın en pahalı baharlarından biri olan safran Yunanistan, Anadolu, İran kökenlerini taşıyan, soğanlı, leylak renkli bir bitkinin içindeki turuncu-kırmızı renkli iplikçikleridir. Her çiçekte 3 adet bulunur. Safranı elde etmek için çiçekler bütün olarak koparılır. Kurutulup, safran ayrılır. Verim azlığından dolayı, fiyatı pahalıdır. Yemeklere sarı renk, koku ve lezzet verir. Özellikle pilav, balık, tavuk ve tatlılarda kullanılır. Safran ülkemizde adını verdiği Safranbolu'nun köylerinde yetiştirilmektedir.

Süsengillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, baharda çiçek açan küçük bir bitkidir. Bu bitkinin çiçekleri toplanır ve tepecikleri kurutularak kullanılır. Yemeklere san bir renk veren bu toz, zeytinyağında hiç erimez. Böylece karışık veya hileli olup olmadığını kontrol etmek mümkündür. Akdeniz ve Doğu ülkelerine özgü pirinç ve balık yemeklerinde kullanılan safran,bazı Balkan ülkelerinde ekmeğe katılır. Bazı yemeklere renk ve koku vermek için kullanılan safrandan zerde adı verilen tatlı yapılır


MUSKAT(HİNTCEVİZİ)


Hintcevizi, Molucca Adası'nda yetiştirilen ve yaprak dökmeyen Myristica fragrans bitkisinin tohumudur. Ağaç meyve vermeye yedinci yılda başlar ancak 90 yaşına kadar da meyve verir. Bu ağacın meyvesinin içinden hem hintcevizi alınır hem de kabuğu öğütülerek hoş kokulu bir baharat elde edilir. Endonezya'da yetiştirilmektedir. Tadı oldukça sert olduğundan en ince rendeden geçirilir. Zaten çoğunlukla rendelenmiş biçimde satılır. Romalı filozof Pliny, birinci yüzyılda hintcevizinden bahsetmiştir. Hindistan edebiyatında ise hintcevizinin ağız kokusuna, baş ağrısına ve soğuk algınlığına iyi geldiği söylemektedir. Sindirimi kolaylaştırıcı etkisi vardır. Serin, kuru ve karanlık yerlerde muhafaza edilmelidir. Bazı çorbalarda, sebze pürelerinde, köfte ve gratenlerde kullanılır. Antiseptik ve iştah açıcı özelliklerinin yanı sıra mideye ve kalbe de iyi gelir. Ayrıca sebze yemeklerinde, tatlı hamur işlerinde, kekler, kurabiyeler ve çöreklerde kullanılır. Başta beşamel olmak üzere çeşitli soslara eklenir. Peynirli yiyeceklerle uyum sağlar.

BEYAZ BİBER


Beyazbiber, daha olgunlaşıp sarı renk almamış yeşilbiberin suda bırakılarak kabuklarının çıkması ve kalan tanelerin kurutulmasıyla elde edilir. Karabibere göre daha az keskin bir tada sahiptir. Tane veya toz olarak mevcuttur. Açık renkli soslarda, rengi bozmaması için, karabiber yerine kullanılır.

Ülkemizde pek bilinmemesine karşın Avrupa'da karabiberin beyazı, yani " beyaz biber " de çok kullannılır. Karabiber, bu tırmanıcı bitkinin iyice olgunlaşmamış meyvelerinin, güneşte veya çok hafif bir ateşte kurutulmasıyla elde edilir.


“Gelmişken şu pasta malzemecilerine de bir bakayım” dedim, geçen sene aldığım minik renkli kalpler henüz bir dirhem bile eksilmedi ama olsun, değişik bir şeyler bulabilirim. Kuru Kahveci Mehmet Efendi’den içeri kıvrıldıktan sonra, ilk dükkan Mabel idi. Çikolatacı!! Ama orada süsleme için kullanılanlardan çarpmadı benim gözüme, kuvertür çikolata sordum ben de. 500 gr lık Mabel bitter çikolata barı 10 YTL. Şimdiii, bu noktada bir hesap yapmak gerek. Her markette bulunan Nestle Bitter’in -veya muadillerinin- kare paketi 1,25 YTL ve 80 gr. 500 gr için 6,25 paket almanız lazım, çarpı 1,25 eşittir 7,8125 YTL. Yani daha ucuza geliyor. E ne anladık bu işten? Hiçbir şey!! Ben de bunca zamandır “Ah, pastalarımda kullanabileceğim, pek lezzetli, pek ekonomik bir bitter kuvertürüm bile yok” diye boşa paralamışım yani kendimi. Siz yapmayın!
İkinci durak, bir yer :) . Adını ne siz sorun ne ben söyleyeyim, hiç hatırlamıyorum, Mabel’in sırasında, 4-5 dükkan aşağıda. Ön kısmındaki tezgahta duran, çok güzel renkli ve desenli, karton tabak ve bardaklara kapılıp içeri daldım. Ve oradan da aşağıda gördüğünüz iki süsleme şekerini aldım, her ikisinden de yedim, beyazın tadı beyaz çikolata gibi (ne şaşırtıcı değil mi?:)), gümüşün bir tadı yok. Tanesi 1,5 YTL. Her kabı, kacağı birer kez elledim ve dışarı çıkıp bu sefer öteki pasta malzemecisi Nüans’a gittim. Ya orada bir şey yok ya ben bulamıyorum, bir basiretsizlik var ama kusur kimin bilmem.



İşte tam bu noktada, kendi kendime dedim ki;”Ayakkabı kutusu!” . Aynı yol üzerindeki kağıt torba ve kutu yapımcılarına sordum, Kızıl Han diye bir yere gönderdiler beni. Korku filmlerindekilere benzer, içeri girdiğinizde “kesin bir ceset göreceğim” diye ürperdiğiniz bir mekan. (Yine uyarmak isterim, abartıları fazla da ciddiye almayın) O ürpertici mekanda, cesur esnaflar oturup çay içiyor ve muhabbet edebiliyorlardı, adamlardaki gözü peklik kanımı dondurdu :). Onlara da sordum, “Burada yok, Haramiderede belki bulursunuz, onlar da zaten sipariş üzerine çalışıyorlar” dediler. Şimdi, bu noktada sormak isterim size, ne fark ediyorsunuz? Baharat fasarya, ayakkabı kutusu yok, ben bu yürek hoplatan macerayı sırf iki minik kavanoz süsleme şekeri için mi göze aldım? Tabii ki hayır, bir de çikolatalı lokum aldım ve onlar da bayat çıktı. :) Malatya pazarından. Oradan almayın, bayat.



Bu durumda aylardır bitmeyen küpelerim için aksamlar almaya Marpuççular Han’a gittim, hem de belki sanatla biraz iç içe olursam acımı da unutabilirim diye düşündüm. İşte aldıklarım aşağıda. Tam 5 çift küpe yaptım eve döndükten sonra. Bunca eziyet, bunca yaratıcılıktan sonra Uğur eve gelip de “E bunların hepsi birbirine benziyo” dediğinde hissettiğim kızgınlığı ancak bu korkunç macerayı okuyup, yaşamışçasına saçları havaya dikilen sizler anlayabilirsiniz.





Eminönü gezim böyleydi, daha nice ürkünç maceralarda buluşmak ümidiyle….

Not: O fotoğraftaki pembe boncukları o küpe aparatına dizemedim, neticesi öyle değil yani. Yaptıklarımın fotoğraflarını çektiğimde, küpe vücuda getirme olayında başladığım noktayla bitirdiğim noktanın birbirinden ne kadar uzakta olduğunu gözlerinizle de göreceksiniz zaten.

Pazartesi, Eylül 05, 2005

ÇİKOLATALI CHEESECAKE



Esinler geldiğinde yaptığım bir çeşit bu. Orjinalinde tarif Ev Cini'ne ait, oynaya oynaya bu hale getirdim :) Bu benim için temel cheesecake tarifi oldu, içindeki oyuğa ne doldurursam onlu cheesecake olacak. Şeftali püresi doldurarak yaptığım cheesecake tarifinin de resmini yayınlamıştım birkaç gün önce.
Daha önce de birkaç farklı tarif denemiştim, krem beyaz peynirli, tatlı lorlu filan. Bir tanesi - sanırım tatlı lorlu olan - insanı ağlatacak kadar kötü olmuştu. Bu tip tatlılar için sanırım labne ideal.
Margarin olarak ben hep Becel kullanıyorum. Normal paket margarinlere göre daha yumuşak, bu da bende damarlarımda kazık gibi donmayacakmış hissini uyandırıyor. Omega 3, Omega 6 ve B vitamini içerdiği yazıyor kutusunun üzerinde. İlla ki margarin kullanmam gerekiyorsa bari bu olsun mantığıyla hareket ediyorum. Umarım bizi kandırmıyorlardır :)
Bu arada, şu an itibariyle Evrimcim de iki link verdi, bir sürü yararlı bilgi var, bir göz atın, belki işinize yarar.

http://www.canakkale-tarim.gov.tr/ciftciegitim/evekonomisi/evekonomisi.htm#0

http://www.erzurum-tarim.gov.tr/teknik/teknik.htm
İlla ki deneyin derim, cheesecake budur.

ÇİKOLATALI CHEESECAKE

Malzemeler:

1 kutu (200 gr) labne peyniri
1 kutu (200 ml) süt kreması
1 tepeleme çorba kaşığı pudra şekeri
2 dolu çorba kaşığı un
1 paket Eti Burçak
2 çorba kaşığı eritilmiş margarin
1 yumurta
1 vanilya
1 paket çikolata sosu
3,5 çay bardağı süt

Fırın 180 derece

Yapılış:

1. Burçak bisküvisini ezerek un haline getirin. Margarinle karıştırın, kelepçeli bir kalıbın dibine, kaşığın tersiyle bastırarak yayın. Sonra doğru buzluğa, siz kalanını hazırlarken o donsun.
2. Labne, süt kreması ve pudra şekerini mikserle iyice çırpın, hafifçe sertleşecek. Sonra un, yumurta ve vanilyayı da ekleyin. İyice karıştıklarından emin olun.
3. Dolaptan kalıbınızı çıkarın, bu karışımı iyice sertleşmiş olan bisküvilerinizin üzerine dökün, önceden ısıtılmış fırında 50 dakika pişirin.
4. Fırından çıktığında çok da sert olmuyor, aldanıp daha fazla pişirmeyin, soğudukça sertleşecek.
5. Bu arada paketin üzerindeki tarife göre çikolatalı sosu hazırlayın. Veya bir paket krema, bir paket bitter çikolatayı birlikte eritip, soğuttuktan sonra mikserle biraz çırpın, sertleşsin, sonra dolapta bekletin.
6. Cheesecake soğuyunca hafif çökecek, sos da cheesecake de soğuduktan sonra ortadaki çöken boşluğa çikolatalı sosu doldurun, yiyene kadar dolapta bekletin.

Afiyet olsun!

Cumartesi, Eylül 03, 2005

10 KÜÇÜK MUTLULUK



Benim mutluluklarım bunlar, hayatım bir bakıma da...

1. Ailem; babamın güzel elleri, güzel yüreği ve telefondaki sıcacık sesi, annemin pire gibi hiç yorulmayışı ve komikliği, ablamın fedakarlığı ve anlayışı, kızkardeşimin minik, güzel, çıtır halleri, mis gibi kokusu...
2. Kocam; herşeyi, varoluşu ve "benim" hayatımda oluşu
3. Evim; sonbahar renkleri, özenle ve sevgiyle, herşeyini eşimle yapmış oluşumuz, her kapıyı açtığımda içimde oluşan sıcacık his
4. Okulum; sınıfa girdiğimde bana bakan tosbiş suratlar görmek, kendilerini çok zeki ve yakalanamaz zannederek yaptıkları ufak numaralar, anlayışlı ve sıcak iş arkadaşlarım, güzel okul binam
5. Mutfağım; mis kokusu, yeni bir şey eklediğimde içimdeki coşku
6. Kitaplarım; her sayfayı açtığımda beni yeni bir dünyaya götürmeleri
7. Sonbahar-Kış; kalın kazaklar, yağmurlar, gökgürültüsü, okul bahçesindeki ağaçların güzelim renkleri, yılbaşında kar
8. DVD-VCD; Kapalı bir kış günü perdeleri çekip Harry Potter, Amelie ve Terminal'i bir kez daha seyredebilme ihtimali
9. Hasır Sepet; yeni bir tarif, yeni bir yazı eklemek, "acaba şunu da koysam nasıl olur" düşüncesi
10. Alışveriş; Mango'da kıyafet yığınları arasında eşelenmek, tombalak ayaklarıma uymasa da sipsivri ayakkabılara bakıp iç geçirmek, tam istediğim gibi bir siyah boğazlı kazak bulabilmek, "bunun bir küçük bedeni var mı" cümlesi :)



Cevaplamak isterlerse, Mathy, Yasemin ve Melda nınkileri okumak isterim.

Cuma, Eylül 02, 2005

ORADAN BURADAN...

Bugün yemek tarifi vermek istemiyorum, bugün biraz konuşmak istiyorum sizinle, okul da daha başlamadı, evde kendi başıma da konuşmaktan hevesimi alamıyorum, o yüzden beni siz dinleyeceksiniz mecburen :)
Dün Profilo’ya gittim, benim sevgili mekanlarım olan D&R ve Remzi Kitabevi’ne uğradım. Önce D&R. Yeni bir iç mekan düzenlemesi yapmışlar, bir an kendimi şaşırdım, eskisi daha iyi gibiydi sanki. Hoş ben değişiklik seven bir insan değilim zaten, varolan düzenin korunması yanlısıyımdır her zaman, o yüzden benimsememiş olmam da daha büyük bir ihtimal. D&R da her kitabı bir kere elleyip hevesimi aldıktan sonra, Remzi’ye gittim. Oraya gidince aklıma geldi ki ben aslen
Binbir Gece Masalları kitap takımını almak istiyordum. Raflarda eşelendikten sonra buldum en sonunda. Lacivert ciltli, yakışıklı mı yakışıklı iki kısa boylu, kalın kitap. Bir de kapakları var krem rengi. Mobilya niyetine bile alınabilecek kadar güzel. :)
Fiyatı yazmıyordu, aldım elime hoplaya hoplaya kasaya gittim, alacağım ya pek havalıyım o yüzden, kadın fiyatına baktı ve dedi ki; “120 YTL”. Neye uğradığımı şaşırdım desem hiç de yalan olmaz. Bir anda havam söndü, saçlarım bile aşağı düştüler sanki. Aldım yerine geri götürdüm. Mobilya niyetine derken haksız değilmişim yani, görüyorsunuz değil mi? :) İdeefixe’de vardı eskiden, daha makul bir fiyattı, 82 sanırım, keşke o zaman alsaymışım. Araştırdım demin, Yeni Sayfa da da 80 civarı, Remzi Kitabevine de ne oluyor bilmem.
Harry Potter serisinin son kitabı da çıktı, Melez Prens. İngilizce hali tabii, ilk Türkçe baskı 1 Ekim’de.
İdeefixe ten ön siparişle hem indirimli hem de önce satın alabiliyorduk kitabı, geçenkini öyle almıştım. Belki bu sefer de böyle bir kampanya yaparlar. “İngilizcesini mi satın alsam acaba beklemeden” diye bir polemik yaptım kendi kendime ama sonra vazgeçtim. Bir elimde sözlük bir elimde kitap, bu da Harry Potter’a haksızlık olur, bu öyle bir kitap değil ki. Çekirdeğinizi alacaksınız,
telefonları kapatacaksınız, kış olacak mümkünse ve tercihen, kalorifer yanacak, yanlamasına en rahat koltuğa, yoksa yatağa gideceksiniz, çekirdek yeme hızınız heyecanlı kısımlarla doğru orantılı olacak, siz de okuyacaksınız. Debelene debelene Harry Potter okunmaz.
Uzun zamandır ciddi bir “salona aydınlatma krizi” yaşıyorum. Bir tepe lambası almam lazım, abajurların haricinde ama ne görsem beğenmiyorum yada beğendiklerim göz uğratacak fiyatta oluyor.
En son Uğurcumla İkea’ya gittik, zavallı ne gösterse burun büktüm, en sonunda patladı tabii. Aslında Şişhane çok daha iyi bir seçenek bulmak için ama orasından da korkuyorum, tek başıma gitmek istemiyorum. Hayalimde bir şey var ama anlatamıyorum, onu ancak görünce tanıyabileceğim, bir türlü de göremiyorum ki mereti. En sonunda oturup kendim çizip yaptıracağım galiba. Geçen gün perde asarken de böyle bir isyan edip bir “perde asma aparatı” icat etmiştim. Ama bilgisayara geçemiyorum, neden, çünkü üç boyutlu çizim programlarını kullanmayı bilmiyorum. İki boyutlu grafik programlarında da istediğim gibi çizemiyorum, dertliyim dertli. 3D MAX çalışmaya başlayayım bari.
Açılın yeni bir tasarımcı geliyor :) Bir zamanlar da ayakları pi şeklinde olan bir orta sehpası tasarlamıştım kafamda, tam evime uyardı, onu da aktaramadım, kaldı gitti.

Feng Shui kitapları okurdum bir dönem, evde eşyaları gezdirip dururdum, sonra üşenmeden elime metreyi aldım, evin bütün duvarını kenarını köşesini ölçüp, bir kroki çizdim, Uğur’a verdim, ölçülü olarak çizsin diye. Asıl hedefim evimin merkezini bulup oraya kırmızı püsküllü bir kristal top asmaktı, şans ve bereket getirsin diye.
Kroki gelince ne görelim, evimin merkezi apartmanın merdivenlerinde. Feng Shui maceram böylelikle başlamadan sona erdi. Merkezi evin içinde olmayan eve Feng Shui ne etsin ki…
İşte böyle..

Perşembe, Eylül 01, 2005

MUZLU KEK



Muz benim çok da sevdiğim bir meyve değildir. Evde bulunursa yerim ama gidip de muz almam. Buna rağmen bu keki denedim çünkü içindeki malzemeler çok ilginç geldi. Sonuçta mis gibi muz kokan yumuşacık bir kek elde ettim. Muz seviyorsanız vazgeçilmez, sevmiyorsanız denenebilir.
Ben muzlu yoğurt bulamadım. O yüzden, bir çay bardağı yoğurdun içine biraz pudra şekeri ile ezilmiş bir muz kattım. Siz bulabilirseniz daha iyi olur tabii. Cheesecake-çilekli yoğurt bile var muzlu yok, ne ilginç değil mi?



MUZLU KEK

Malzemeler:

125 gr. erimiş soğumuş margarin
2 adet yumurta
2 yemek kaşığı toz şeker
1 adet muzlu yoğurt (veya 1 çay bardağı yoğurt, bir muz, biraz pudra şekeri)
1 paket muzlu puding (toz halde)
Aldığı kadar un
1 muz
1 paket muzlu Creme Ole ve süt

Fırın 175 derece

Yapılış:

1. Malzemeleri karıştırıp bir kek hamuru hazırlayın. Sert olmasın, cıvıkça bir kek hamuru olacak.
2. İçine bir muzu küçük parçalar halinde doğrayıp ilave edin.
3. Önceden ısıtılmış fırında 20-25 dakika kadar pişirin.
4. Bu arada Creme Ole yi hazırlayın. Keki kalıbından çıakrıp soğuttuktan sonra üzerine yayıp süsleme şekerleriyle süsleyebilirsiniz.